Cilt: 14 - Sayı: 3

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Aralık 2022

Makaleler

Türk romancısı yakın tarihe her zaman büyük ilgi duyar. Özellikle Millî Mücadele ve bu mücadelenin hem cephe, hem de cephe gerisinde yaşananları romanlarına konu edinir. Tarihin çeşitli dönemlerin yaşananlar edebi eserlerin konusu olur. Yaşanan her olay, farklı etkiler ve sonuçlar doğurur. Topluma yön veren ve yaşananlara ayna tutan sanatçılar, kimi zaman yaşanmışlıkları naklederek, kimi zaman da yeniden yorumlayarak okura aktarırlar. Bu aktarımlar arasında Millî Mücadele bütün oluş ve sonuçları itibarı ile romanların konusu haline gelir. Bir taraftan mücadeleyi destekleyenler, diğer yandan da buna karşı çıkanlar romanın konusu haline gelir. Bu romanlar arasında Ercüment Ekrem’in “Kan ve İman” adlı esirende yazar, düşmanın karşısında nasıl yekvücut olunacağını ele alır. Kişiler üzerinden devir ve yaşananlar sorgulanır. “Mustafa Sagir “ romanında, gafletin nasıl bir ihanete zemin hazırlayacağı üzerinde durulurken, “Ateş Kamçıları” romanında yazar Bozan’ın şahsında Türk milletinin cephelerde yaptığı mücadeleler ve bu mücadeleleri hangi zorluklarla yaptıkları anlatılır. “Vatan Tutkusu” romanı, Kuvayı Milliye’nen Ege bölgesindeki kahramanlıklar ve  bunun için ittifak ve ihanetlerin rolü üzerinde durulur. “Gemileri Yakmak” romanı is, bir bakıma dün ve bugün birlikte ele alınarak tarihten ders alınmanın yanında, bugünün aynı zamanda dünün eseri olduğu da vurgulanır. Romancıların hemen tamamı, bir yakın tarih analizi yaparak içinde yaşadığımız zamana nasıl gelindiğini anlatmaya çalışırlar. Romancının tarihe ilgi duyması ve tarihi konu etmesi her zaman olasıdır. Önemli olan bunu hangi kurgu içinde bize sunduğudur. Örneklem olarak seçilen ve yukarıda bahsi geçen romanlar, bir taraftan mücadele için harcanan çabanın derinliğini, diğer yandan ihanetler ve suikastların zeminini, vatan müdafaası söz konusu olduğunda fedakârlığın önemini, günümüzde yaşananlarla geçmişin bağlarının anlaşılması göz önünde bulundurulmuştur.  Roman yazarlarının tarihe bakış açıları ve bunları analiz edişleri analitik bir bakış açısı ile değerlendirilmiştir. 

Durum kategorisi en eski gramer kategorilerinden biridir. Türk dillerindeki uzun tarihsel gelişimin bir sonucu olarak gerek fonetik yapı gerekse durum eklerinin sayısı bir ölçüde değişmiştir. Bu değişim, farklılaşma sürecinde her dilin kanunları içinde kolaylık ve sadelik yönünde olmuştur. Bu makalede 13.-14. yüzyıllara ait "Codex Cumanicus"un dilindeki durum kategorisi kapsamlı bir araştırmaya dahil edilmiştir. Araştırmada ağırlıklı olarak betimsel yöntem, aynı zamanda tarihsel ve karşılaştırmalı yöntemler kullanılmıştır. Makalede, "Codex Cumanicus" adlı eserden örnekler, eserin orijinal nüshasının tıpkıbasımından seçilerek parantez içinde transkripsiyonu ve Azerbaycan Türkçesine çevirisi verilmeye çalışılmıştır. "Codex Cumanicus" incelemesi, Kuman-Kıpçak dilinin, özellikle yerel dilin kendine has özelliklerini gösterecek ve bu şekilde Türk dillerinde durum kategorisinin bugünkü durumuna gelen yolda genel olarak o dönemin durumunu yansıtacaktır. Aynı zamanda Türkolojide Kuman-Kıpçak dilinin ayırt edici özelliklerinin genelleştirilmesine yardımcı olacaktır.

 

Uyghur people used many alphabets from past to present. Because of many reasons related to the alphabets they used and the periods in which those alphabets were used, changes were made in the rules of spelling. With the stream of time, there might be changes in the number and spelling of words used in languages, but such a change has been experienced more in Uyghur language than in other languages. While only four alphabet changes were made in Uyghur language, which has been used in the Uyghur Autonomous Region of China since 1950, eight spelling changes were made from 1980 to 2010. Uyghur people living in Central Asia had to change the alphabet several times in certain periods. In this article, after the alphabets used by the Uyghur people in the period after they accepted Islam, that is, from the Karakhanids period (840-1213) to the present day, are explained with examples, the spellings of the words used in the above-mentioned alphabets are compared and the differences are explained with examples. In some periods, the number of letters used in the same alphabet was changed. While the new words produced for Uyghur language in different stages and words that have been changed from foreign languages or accepted as they are, are explained with examples, some negative problems experienced due to the frequently change of the spelling rules in today’s modern Uyghur studies are summarized.

Sinop ve yöresi ağızları Türkiye Türkçesi ağızlarının Batı grubunda yer almaktadır. Çalışmamızda Sinop ve yöresi ağızlarının şahıs ekleri üzerinde durulacaktır. Şahıs ekleri, çekimli fiillerde oluş ve kılışın kim tarafından gerçekleştirildiğini gösteren eklerdir. Teklik ve çokluk olmak üzere altı şahısta çekimlenen bu ekler, Türkçede köken bakımından zamir, iyelik ve emir olmak üzere üçe ayrılır. Zamir kökenli şahıs ekleri (I.tip şahıs ekleri) geniş zaman, şimdiki zaman, öğrenilen geçmiş zaman, gelecek zaman, istek ve gereklilik kipleriyle; iyelik kökenli şahıs ekleri (II.tip şahıs ekleri) görülen geçmiş zaman ve şart kipleriyle; emir kökenli şahıs ekleri (III.tip şahıs ekleri) ise her şahsı ayrı emir kipleriyle çekimlenir. Anadolu ağızlarında ise durum bundan farklıdır. Ağızlarda zamir ve iyelik kökenli şahıs ekleri birbiriyle karışma ve bulaşma gibi yollarla ikili şekiller alabilmektedir. Çalışmamızda Sinop ağızlarında öne çıkan bu ikili kullanımların yanı sıra, arkaik biçimler, ses değişimleri, genişleme ve bulaşma gibi öne çıkan özellikleri ele aldık.

Bu çalışma; söz ve düşünce aktarımlarının anlatılarda kullanımıyla ilgili bir incelemedir. Başkasının sözünün işaretlendiği aktarımların örneklerine günlük dilde, yazınsal eserlerde sıklıkla yer verilmektedir. Çalışmanın veri kaynağını Memduh Şevket Esendal’ın Rüya Nasıl Çıktı, Mendil Altında ve Karga Yavrusu adlı öyküleri oluşturmuştur. Yazarın hangi söz ve düşünce aktarımlarını kullandığı, aktarımlarda hangi dil bilgisel işaretleyicilerden yararlandığı, aktarımların hangi biçimlerde açığa çıktığı ve son olarak aktarımları kullanım sıklığı bu araştırmaya yön veren başlıca sorular olmuştur. Bu sorulara yanıt aranırken öykülerdeki; anlatıcı, bakış açısı, anlatıda kimin konuştuğu ve anlatı kişilerine odaklanılmıştır. İlk olarak seçilen yazınsal metinler taranmış, söz ve düşünce aktarımları belirlenmiştir. Aktarımlarla ilgili elde edilen veriler, ortaya çıkan bulgular tartışılıp değerlendirilmeye çalışılmıştır. İncelemeler neticesinde anlatıcının, anlatı kişilerinin bakış açısıyla anlatı kişilerinin söz ve düşüncelerine yer verdiği ve çoksesliliği ortaya çıkardığı görülmüştür. Buna göre seçilen öykülerde Esendal’ın söz ve düşünce aktarımlarından doğrudan söz aktarımını daha sık tercih ettiği, dolaylı söz aktarımına ise yer vermediği sonucuna varılmıştır.

Yabancılara Türkçe öğretimini kolaylaştırmak için çeşitli yöntem ve teknikler kullanılmaktadır. Özellikle sözcük öğretiminde ve yeni yeni kullanılan bir yöntem de “ortak sözcüklerden” yararlanmadır.

Türkiye Türkçesi; Türk dünyasıyla, Avrupa’yla, Arap dünyasıyla ve diğer bölgelerle ve hatta her ülke ile farklı ortak geçmişe ve ortak sözcüklere sahiptir. Ortak sözcüklerden ders materyali hazırlanırken yararlanılabileceği gibi sadece ortak sözcüklerden oluşan sözlük de hazırlanabilir. Türkçe öğrenmeye başlayan kişinin kursa geldiğinde iki bin civarında ortak sözcükten oluşan bir sözlükle karşılaşması onu Türkçe öğrenmeye karşı güdüleyecek ve cesaretlendirecektir. 

Bu çalışmada Türkiye Türkçesinden Lübnan Arapçasına geçen günlük konuşma dilindeki sözcüklere, +CI yapım ekiyle türetilen sözcüklere, yemek adlarına, tabela adlarına ve soyadlarına ait yetmiş beş Türkçe biçim birim ele alınmıştır. Bu sözcüklerin tespitinde saha araştırması yanında kaynak tarama yöntemine başvurulmuştur. Bu biçim birimler Lübnan Arapçasında kullanılmasına rağmen çoğunun kökeni Lübnanlılar tarafından bilinmemektedir. Hatta bazı sözcükler o kadar ses ve şekil değişikliğine uğramıştır ki dikkatle incelemeden kökenini bulmak zordur. O nedenle sözcüklerdeki ses ve şekil değişikliklerine de yer verilmiştir. Türkçeden yabancı dillere geçen biçim birimlerin tespiti Türkçenin yabancı dil olarak öğretimine katkı sağlayacağı gibi Türkiye Türkçesi ve Lübnan Arapçası arasındaki etkileşim hakkında da fikir verecektir.  

Hitap ve seslenme için kullanılan kelimeler günlük toplumsal hayatın en temel dil unsurlarından biridir. Sağlıklı bir iletişim için öncelikle doğru hitap ifadesinin seçilmesi gerekmektedir. Muhataba ve ortama uygun olmayan ifadeler genellikle iletişimin amacını geri planda bırakmaktadır. Bunun yanı sıra hitap ifadeleriyle cinsiyet bildiren kelimelerin birbirinin yerine kullanılması da problem teşkil etmektedir. Kadınlara hitap ederken veya onlardan bahsederken bayan kelimesinin kullanılmasına son yıllarda sosyal medyada, internet sitelerinde ve halk arasında sözlü veya yazılı tepkiler gösterilmektedir. Ancak tartışmalara bilimsel bir yön verebilmek için konunun akademik bir incelemeyle ele alınması zorunluluk hâline gelmiştir. Bu çalışmada erkek-kadın ve bay-bayan kelimeleri öncülüğünde oğlan-kız, bey-hanım, beyefendi-hanımefendi, dişi, karı, adam, hatun, erkeklik-kızlık gibi cinsiyet veya hitap ifade eden kelimelerin sözlük tanımları ve kullanım amaçları hakkında değerlendirme yapılmış; kelimelerin doğru kullanımları örneklerle açıklanmıştır. Değerlendirme sonucunda, yukarıda geçen kelimelerin hitap etme veya cinsiyet belirtme amacına bağlı olarak kullanım yerlerinin değiştiği sonucuna ulaşılmıştır. 

Bu araştırmanın amacı dijital okuryazarlıkla ilgili yapılan lisans üstü tezleri incelemektir. Araştırma nitel araştırma yönteminde gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Veriler YÖK Tez veri tabanından alınmıştır. Dijital okuryazarlık anahtar kelimesiyle yapılan taramada toplam 54 teze ulaşılmıştır. Verilerin analizinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada verilerin analizi sonucunda tezlerin 49’unun yüksek lisans 5’inin doktora tezi olduğu; Gazi Üniversitesinde en fazla tezin yapıldığı; Eğitim Bilimleri alanında ve bu alan içinde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri alanında en fazla tezin yapıldığı; ilk çalışmanın 2015 yılında en fazla çalışmanın ise 2021 yılında yapıldığı; çalışmaların birçoğunun Türkçe olduğu çok azının İngilizce olduğu; en fazla tercih edilen konunun dijital okuryazarlık seviyesini belirlemek olduğu; en fazla nicel araştırma yönteminin, desenlerde en fazla ilişkisel taramanın tercih edildiği; en fazla kolay ulaşılabilir örneklem yönteminin tercih edildiği; en fazla ölçek formunun kullanıldığı; en fazla nicel analiz tekniklerinin bu analiz tekniklerinden ise T-testi’nin tercih edildiği tespit edilmiştir.

Bu çalışma, Kazakistan’daki Öskemen şehrinde bulunan okullardaki öğretmen ve yönetici görüşlerine göre okullarda yaşanan örgütsel çatışma nedenlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Katılımcılara “Kişisel Bilgi Formu” ve “Çatışma Nedenleri Anketi” uygulanarak verilerin toplanması sağlanmıştır. Verilerin analizi esnasında Mann Whitney U Testi, T-Testi, Kruskal - Wallis H Testi ve Varyans Analizi kullanılmıştır. Bu analiz ve testlerin yardımıyla okullardaki çatışma nedenlerinin ölçek genelinde yaşanma düzeylerine, deneklerin cinsiyetine, eğitim düzeylerine, görev yaptıkları okul türlerine ve kıdemlerine göre anlamlı bir fark gösterip göstermediğine ve öğretmenler ve okul yöneticilerinin çatışma nedenleri arasında anlamlı bir farkın olup olmadığına bakılmıştır. 

Kazakistan’ın Öskemen şehrinde, Kazak dili, Rus dili ve Kazak-Rus dilinde karma eğitim veren 52 okul vardır. Bu çalışma, Öskemen şehrindeki 30 okulu kapsamaktadır. Çalışmada 2019-2020 eğitim-öğretim yılında okullarda görev yapmakta olan 432 öğretmen ve 99 okul yöneticisine anketler uygulanarak veriler elde edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre Öskemen şehrindeki okullarda okul ortamının pek sağlıklı olmadığı kanaatine varılmıştır ve araştırmacı tarafından öğretmen ve yöneticiler için ayrı ayrı bazı önerilere yer verilmiştir.

Doğuştan getirilen bir özellik olmayan ve birey yaşadıkça şekillenen özgüven koşullara, konuma ve gelişmelere göre değişlik gösterebilir, yüksek ve düşük özgüven şeklinde olumlu ya da olumsuz olabilir. Bireyin özgüven seviyesi ise davranışları ve duyguları farklı yönlerde etkiler. Bu çalışmanın amacı lise öğrencilerinin özgüven düzeyinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda lise düzeyinde öğrenim gören 83 kadın 79 erkek olmak üzere toplam 162 ergen çalışmaya dâhil edilmiştir. İlişkisel tarama modeli ile tasarlanan araştırmada veri toplama araçları olarak “Kişisel Bilgi Formu” ve “Özgüven Ölçeği” kullanılmıştır. Ergenlerin özgüven düzeyinin demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesi için t-testi ve Tek Yönlü Varyans Analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonunda yapılan veri analizlerinden elde edilen bulgulara göre cinsiyet, psikolojik rahatsızlığa sahip olma, mizah anlayışına sahip olma, güzellik algısı, iyi giyinme algısı, kilo algısı ve arkadaşlık ilişkilerinin düzeyine göre ergenlerin özgüven düzeyinde anlamlı bir farklılaşma olduğu bulunmuştur. Maddi durum algısının ise özgüven düzeyine göre anlamlı bir şekilde farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular mevcut literatür ışığında tartışılmış ve gelecek çalışmalar için öneriler sunulmuştur. 

Özet

Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin benimsemiş oldukları eğitim felsefelerinin belirlenmesi ve çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda çalışma, Zonguldak ili Karadeniz Ereğli ilçesinde bulunan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapan 108 kadın ve 67 erkek olmak üzere toplam 175 sınıf öğretmeni üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada ölçme araçları olarak “Kişisel Bilgi Formu” ve “Eğitim İnançları Ölçeği” kullanılmıştır. İlişkisel tarama modeli ile tasarlanan çalışmada verilerin analizi t-testi ve ANOVA ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, sınıf öğretmenlerinin en fazla benimsedikleri eğitim felsefesinin varoluşçuluk, en az benimsedikleri eğitim felsefenin ise esasicilik olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sınıf öğretmenlerinin benimsemiş oldukları eğitim felsefelerinin cinsiyete, yaşa, görev yapılan okulun bulunduğu yere göre farklılık göstermediği belirlenirken kıdem yılı ve mezun olunan bölüme göre ise anlamlı bir farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Araştırmanın sonunda elde edilen bulgular mevcut literatür ışığında tartışılmış ve bazı öneriler getirilmiştir.

Bu çalışmada, matematik eğitiminde artırılmış gerçeklik ile ilgili yapılan akademik çalışmaların eğilimlerinin raporlaştırılması amaçlanmaktadır. Çalışma betimsel bir araştırmadır ve taranan veri tabanları sınırlılığında bir tür alan yazını taramasıdır. Çalışma sürecinde Web of Science (WoS) veri tabanlarında “Augmented Reality” ve “Mathematics” anahtar kelimeleri kullanılarak eğitime ilişkin kategorilerde arama yapılmıştır. Çalışmanın veri setini, araştırmacı tarafından belirlenen kriterlere uygun 2010-2022 yılları arasında yayımlanan 122 akademik çalışma oluşturmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre artırılmış gerçeklik ile ilgili yapılan matematik eğitimi araştırmalarının sayısı 2016 yılı ve sonrasında ilerleyen yıllara paralel olarak artış göstermiştir. Bu araştırmalarda en sık yayın yapılan dil İngilizce olurken en çok yapılan akademik çalışma türü makale ve bildiri olmuştur. En sık kullanılan araştırma modelleri sırasıyla deneysel, sistematik derleme ve taramadır. Öte yandan ABD, Meksika ve İspanya ise sırasıyla artırılmış gerçeklik ile ilgili matematik eğitimi çalışmalarının en çok yayımlandığı üç ülkedir. Artırılmış gerçeklik ile ilgili matematik eğitimi çalışmalarında en sık kullanılan anahtar kelimeler ise “augmented reality”, “mathematics”, “stem”, “virtual reality”, “technology”, “stem education” ve “math education” olmuştur.

Günümüzde kırsal kesimdeki gençler, tarım sektöründe geleceklerinin olmadığına inandıkları ve kentte daha iyi bir yaşam beklentisi içerisinde oldukları için kırdan kente göç etmeye çalışmaktadır. Bu göç nedeniyle tarım nüfusu da hızla yaşlanmaktadır. Gençlerin kırsal alanda kalmalarını ve tarımsal üretimi devam ettirmelerini sağlamak için desteklenmeleri önem taşımaktadır. Bu amaçla uygulanan desteklerden biri de “Kırsal Kalkınmada Uzman Eller Projesi”dir. Bu proje ile, 2022-2024 yıllarında tüm illerde kırsal alanda yaşayan/yaşamayı taahhüt eden; meslek yüksekokulları ile üniversitelerin tarım, hayvancılık, ormancılık, gıda ve su ürünleri eğitimi veren bölümlerinden mezun olanların bölgede uygulayacağı bitkisel üretim, hayvansal üretim, su ürünleri üretimi, yöresel ürünler ile tıbbi ve aromatik bitki üretimi ile bu ürünlerin işlenmesi, depolanması ve paketlenmesine yönelik projelere hibe desteği verilmektedir. Bu araştırmada, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi ve Zootekni Bölümlerinde eğitim gören öğrencilerin Kırsal Kalkınmada Uzman Eller Projesine bakış açıları ve yararlanma eğilimleri saptanmıştır. Bu amaçla, araştırma alınan 127 lisans öğrencisiyle yüz yüze gerçekleştirilen anket çalışmasıyla veriler derlenmiştir. Verilerin analizinde basit aritmetik ortalama ve yüzde hesaplamaları yapılarak elde edilen sonuçlar çizelgeler halinde sunulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin %55.1’i erkektir. Öğrencilerin ortalama yaşı 23.31 olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %70.9’unun Uzman Eller Projesi hakkında bilgisi vardır. %61.4’ü Projeden yararlanmak istediğini belirtmiştir. %67.8’i Projenin yararlı olacağına inanmaktadır. Buna rağmen %66.9’u hibe desteğini yeterli olmadığını ve artırılması gerektiğini vurgulamıştır.

Şehirler, sahip oldukları tarihi unsurlara, ekonomik faaliyetlere, doğal oluşumlara, kültürel zenginliklere, önemli düşünürlere veya dini ritüellerden biri ya da birkaçının ön plana çıktığı imajlarıyla tanınmaktadır. Bu tanınırlık şehre dışarıdan gelen insanlar üzerinde bıraktığı etkilerle anlaşılmakta, ziyaretçinin gittiği yerde o şehir hakkında insanlara aktardığı ifadelerle daha geniş alanlara yayılmaktadır. Bu bakış açısı ile geliştirilen çalışmanın ana konusunu, Malatya’ya başka şehirlerden gelen üniversite öğrencilerinin şehir hakkındaki imaj algılarının belirlenmesi oluşturmaktadır. Araştırmanın temel veri setini, Malatya’da örgün olarak eğitim gören İnönü Üniversitesi öğrencilerine yapılan 54 soruluk anket çalışması oluşturmaktadır. Verilerin analizinde Statistical Program For Social Science (SPSS) 26.0 programı kullanılırken, hazırlanan haritalarda ArcGIS 10.7 programından faydalanılmıştır. Analizler sonucunda katılımcılar açısından Malatya şehrinin en önemli değeri “kayısı” olarak ifade edilmiştir. Bu durum, Malatya halkı ve yöneticileri tarafından “kayısı başkenti” olarak nitelendirilen Malatya şehrinin yerel halk tarafından oluşturulan imajını destekleyen bir unsurdur. 

Bulgular sonucunda Malatya, tarım şehri olarak ve tarihi şehir olarak yüksek imaj algı değerine sahip çıkarken; turizm, kültür ve sanat, bilim ve teknoloji açısından düşük imaj algı düzeyi göstermektedir. Benzer şekilde katılımcılar açısından Malatya şehri ulaşım imkânları, mutfak zenginlikleri, coğrafi konumu ve eğitim imkânları açısından orta imaj algı düzeyi gösterirken; sosyal aktiviteler, spor imkânları, kültür ve sanat, spor ve eğlence gibi ifadeler açısından düşük imaj algı düzeyine sahiptir. Bunların yanı sıra Malatya, temiz bir şehirdir ve sakin bir şehirdir ifadeleri açısından yüksek imaj gösterirken, modern bir şehirdir ve ucuz bir şehirdir ifadeleri açısından imaj algı düzeyi düşük bir şehir olarak ön plana çıkmaktadır.

Geleneksel yapısı itibariyle tüm toplulukların ilk kültürel mirası olarak kabul edilen “Kırkyama”, geçmişten günümüze taşınmış, dokuma kadar eski bir tarihe sahip olan el sanatlarından biridir. Kırkyama, kelime anlamı bakımından birden fazla parçanın bir araya getirilmesini ifade ederken, sanatsal özelliği bakımından çeşitli tekstil ürününe ilham kaynağı olma niteliğindedir. Kırkyama; kumaş parçalarının değerlendirilmesi, ürünlerdeki deformasyonların önlenmesi ve ürünlerin kullanım süresinin uzatılması amacı ile yapılmaktadır. Basit el dikişi teknikleri kullanılarak kumaş parçalarının farklı biçim ve desenler oluşturacak şekilde bir araya getirilmesiyle elde edilmekte ve estetik ürünler üretilmektedir. Atık tekstil mamullerinin sürdürülebilir tekstil ürünleri kapsamında değerlendirilmesine de imkan sunmakta ve güncel tasarımlara da ilham kaynağı olmaktadır. Bu bilinçle; “Kırkyama nedir ve sürdürülebilirlik kapsamında nasıl değerlendirilebilir” problem cümleleri çalışmanın araştırma konusu olmuştur. Araştırma Kırkyamanın sürdürülebilirliğine katkı sağlamak amacıyla ev tekstili ürün tasarımları yapılmıştır. Betimsel Tarama Yöntemi kullanılarak Kırkyama, teknik özellikleri ve üretim yöntemleri bakımından derlenmiştir. Birim tekrara imkan veren Kırkyama üretim yöntemlerinden yola çıkarak Parametrik Tasarım Yöntemi ile 3D tasarımlar oluşturulmuştur. “Öz” temasının işlendiği tasarımlarda kadim Kırkyama ve İslami geometrik motifleri bir arada kullanılmış, AdobeIllustratör CS6 programında geliştirilen motifler, birim tekrara dayalı raportlama tekniği ile yüzey tasarımları haline dönüştürülmüştür. Üç boyutlu efektler verilerek oluşturulan tasarımlar, ev tekstili ürünleri konseptinde hazırlanmış ve “The Alhambra” koleksiyonu nevresim takımları olarak sunulmuştur. Çalışma sonucunda; Kırkyama, teknik özellikleri ve üretim yöntemleri bakımından derlenmiş, sürdürülebilir tekstil ürünleri kapsamında güncel tasarımlar olarak tasarlanmıştır. Farklı bakış açıları ile yorumlama yapacak tasarımcılara yönelik öneriler geliştirilmiştir.

Türklerde önemli bir yere sahip olan çiçek, süsleme sanatlarımızda sıkça yorumlanmıştır. Gül ise en sık kullanılan çiçeklerden biridir. 16. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı tezhibinde kitap sanatlarında çiçek motiflerinde yarı stilize natüralist yaklaşıma yakın üsluplaştırma başlamıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda tek çiçekler ya da çiçek buketleri üçüncü boyutun verildiği ve gölgeli boyama tekniği ile natüralist tavırla Türk Tezhip Sanatında “Çiçek Ressamlığı” akımını oluşturmuştur. Batı sanatlarının etkisiyle çiçeklerin doğadaki gibi gerçeğe yakın yorumlanma anlayışı ve çiçek üslubunun doğuşuyla, tezhip sanatında çiçek ressamlığı bünyesinde “gül ressamları” diyebileceğimiz bir kategorinin varlığı olarak ortaya çıkmıştır. Gül ressamlığı bugün halen güncelliğini korumaktadır. Koleksiyon, levha veya albüm şeklinde icra edilmektedir. Bu çalışmada amaç, Tezhip Sanatında 16. yüzyıldan günümüze, gül ressamlığını ele almak, tezhip sanatında yapılmış olan gül temalı çiçek tasvirlerini incelemek araştırmak ve günümüz uygulamaları ile analiz etmek olacaktır. Gül uygulamalarının tezhip sanatının güncel ihtiyaçlarına cevap verebilmesine yönelik tavırları, günümüz ihtiyaç ve beğenileri doğrultusunda tasarım, desen, teknik ve renklendirme açısından, uygulama alanlarına katkı verebilecek tasarım örnekleri incelenecektir. Kaynak olarak kitaplar, dergiler, tezler, makaleler, kütüphane kataloglarından faydalanılmış bilgi ve görsellere ulaşılmıştır.

 

Bu çalışmada üniversitelerin müzik öğretmenliği bölümlerinde yer alan derslerden biri olan okul çalgıları bağlama eğitimi dersi kazanımlarının okul şarkı dağarında yer alan türkülere olan uyumu karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Bilindiği üzere her çalgının kendine özgü bir ses sistemi ve fiziksel özelliği vardır. Boş telleri farklı sesler göre akortlanabilen bağlamanın okul şarkı dağarında yer alan türkülere uyumu araştırmanın temelini oluştur-maktadır. Okul çalgıları dersinde verilen eğitimde öğrenilen türküler ve çalma becerileri büyük oranda la ve re kararı üzerinde yer almaktadır. Çalışmada bağlamanın alt boş tel la sesinin si, do ve do diyez seslerine akorlandığında dağarda yer alan türkülere eşlik durumları analiz edilmiş, dağarda yer alan şarkıların tonal ve makamsal oranları incelenmiş, ayrıca makam analizi ile birlikte türkülerin kaynakları da alt problemler dahilinde incelenmiştir. Çalışma sonucunda dağarda yer alan türkülerin yazıldıkları tonalitelerin bağlama enstrümanı ile büyük oranda uyumsuzluk gösterdiği sonucuna varılmış ve bilimsel veriler ile yorumlanmıştır.

Medyanın en önemli fonksiyonlarından biri haber verme veya toplumu bilgilendirmedir. Günlük hayatta olup biten olaylar, olağanüstü durumlar hakkında haber üreterek topluma sunar. Sansasyonel haberlerin yanı sıra suç ve ceza, şiddet, terör ve mahremiyete yönelik haberler her zaman toplum ilgisini çekmiştir. Bu nedenle de medya kurumları bu durumu içeren haberleri sıklıkla dile getirmektedir. Özellikle de her toplumda korunmaya muhtaç olan çocukların şiddete maruz kalmaları ve onun medyada yansıtılması hukuksal ve etik ilkeler açısından ele alındığında üzerinde düşünülmesi ve araştırılması gereken önemli konu olduğunu ortaya koyar. 

Şiddet insanoğlunun yaşamının her kısmında rastlayabileceği toplumsal bir olgudur. Baskı, eziyet, sindirme, korkutma, öldürme, cezalandırma ve bunların yanı sıra başkaldırı, grev her toplumda derece derece ama, sürekli bir biçimde günlük yaşamın bir parçası olma özelliğini korumaktadır. Ayrıca son zamanlarda iletişim ve haberleşme alanında görülen gelişmeler ve yeni iletişim teknolojileri dünyada şiddetin umulduğundan çok daha yaygın olduğunu, şiddet eylemlerine insanoğlunun daha ciddi bir biçimde yaklaşması gerektiğini ortaya koydu. Bu olgunun insanoğlunun geleceği olan çocuklara da uygulanması günümüz medya haberlerinde sıklıkla gösterilmektedir. 

Bundan dolayı bu araştırmada Kırgızistan’daki basın kurumlarında şiddete maruz kalan çocukların nasıl yansıtıldığı ele alınmıştır. Araştırmada yerel basınlardaki günlük haberler içerik analizi yöntemiyle araştırılmıştır ve çocukların basında, dolayısıyla kitle iletişim araçlarında nasıl sunulduğu incelenmiştir. 

       Kırım coğrafyası, stratejik konumunun sunmuş olduğu avantajlar sayesinde tarih boyunca paylaşılamayan bir bölge olmuştur. Kırım Tatarları ise bu coğrafyanın kadim milletlerindendir. Altınorda Devleti’nin yıkılmasından sonra Karadeniz’in kuzeyinde kurulan Kırım Hanlığı, 1783 tarihinde Rus Çarlığı tarafından işgal edilmiştir. Bu tarihten itibaren Rus çarlarının baskısı altında kalan Kırım, I. Dünya Savaşı esnasında ise Alman işgaline uğramıştır. 21.04.1918-16.11.1918 tarihleri arasında gerçekleşen Alman işgali, Kırım Tatarlarına bağımsızlıklarını kazanmaları yolunda bir umut olmuştur. Fakat Almanlar ile müttefiklerinin yenilmeleri üzerine Kırım Tatarlarının çabaları sonuçsuz kalmıştır. 1923-1940 yılları arasında Sovyet Rusya’nın baskısı ve zulmü altında kalan Kırım Tatarları, 1941 yılında Almanların yeniden Kırım’a girmeleri üzerine umutlanmışlardır. 1941-1944 yılları arasında ise Alman işgalini yaşamışlar, bu dönemde Sovyet Rusya’nın baskısından kurtulmak ve bağımsızlıklarını kazanmak amacıyla tekrar harekete geçmişlerdir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nde tepkiler mevcut olmakla birlikte Türk basınında da “Kırım’da Alman İşgali” üzerine pek çok haber yer almıştır. Bu haberler genellikle savaşın seyrine yönelik olmakla birlikte, Türk basınının ayrıca Alman ve Sovyet yanlısı olarak ikiye bölündüğü görülmektedir. Kırım’ın stratejik konumunun avantajları dışında Kırım Tatarları ile manevi bağları olduğu bilinen Türkiye’nin, bu işgale karşı takınmış olduğu tavır mühimdir. Bu çalışma dönemin gazetelerinde Kırım’da Alman işgaline dair haberlerin seyrini incelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Vakit, Tasvir-i Efkâr, Akşam, Ulus, Tan, Bugün, Cumhuriyet, Türk Sözü, Haber, Son Telgraf, Son Posta adlı gazeteler incelenmiştir. Kırım’daki Alman-Sovyet savaşının Türk basınına yansımaları ve Türk basını tarafından Kırım’ın bağımsızlığına nasıl bakıldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmada, geçmişi yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar dayanan yeni medya kavramının kendi kendini denetleme süreci olarak bilinen yeni medya özdenetimi üzerinde durulmuştur. Yeni medyaya erişimin kolaylığı insanların duygularına hitap etmekte, paylaşım siteleri ve sosyal medya uygulamalarında her anlarını yazılı ve de görsel olarak paylaşmak istemektedirler. Yeni medyayı aktif olarak kullanan insanların çok fazla görünür olmak istemesi de mahremiyet olgusunun kalkmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde geleneksel medyaya göre yeni medyada etik konusunda daha az dikkat edildiği görülmektedir. Yeni medya mecralarını aktif olarak kullananlar için paylaşılan içeriklerin doğruluğu, niteliği önemli olmamaktadır. Önemli olan içeriklerin üretilip tüketilmesidir. Bu üretilen içerikler saniyeler içerisinde paylaşılmakta ve çok kısa sürede unutulmaktadır. Medya içeriklerini tüketen, güvenilirliği olmayan ve de mahremiyete önem vermeyen bir yapıda kültürle karşılaşılmaktadır. Tüketim odaklı kültürün giderek arttığı toplumlarda yeni medya özdenetimi de önemsenmesi gereken konular olarak görülmeye başlanmıştır. İzleyici/okur temsilcisi, sivil toplum kuruluşları ve yasa yoluyla kurulmuş olan resmi kurumlar olmak üzere üç şekilde gerçekleştirilen yeni medya özdenetiminin kavramsal ve işleyişteki rolü sorgulanmıştır. Yeni medya bireylere kurumsal bir kimlik altında olmadan içerik üretme ve bunu yayma fırsatları sunmaktadır. Bu şekilde üretilen içerik herhangi bir değer yargısı ve ilkesel normlara bağlı olmayabilir. İçeriğin özgünlüğü de tamamen bireyin değer yargılarına bağlı olarak sunulur. Bu araştırmada yeni medya özdenetiminin bir kavramdan öteye gidip gitmediği, bir karşılığının olup olmadığı tartışılmıştır. Yeni medyadaki asıl sorunun bireysel içerik üretiminden kaynaklandığı vurgulanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz kullanılarak gerçekleştirilen bu araştırmayla yeni medya ve özdenetiminin önemi ortaya konmuştur. 

Milli tarihin öğretilmesi ve vatandaşlık bilincinin kazandırılmasında geleneksel yöntemlerin aksine yaş grubuna uygun ve ilgi çekici materyallerin kullanımı öğretimi zenginleştirmektedir. Uluslararası alanyazın eğitici çizgi roman kullanımının tarih konularının öğretimi ve vatandaşlık aktarımında etkili bir materyal olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Bu öneme karşılık Türkiye’de Sosyal bilgiler dersinde milli tarihin öğretilmesi ve vatandaşlık eğitimi konularında eğitici çizgi roman kullanımına yönelik araştırmaların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın amacı; Kıbrıs direnişinin simge ismi, Cumhuriyet tarihimizin ilk hava harp şehidi Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in dijital çizgi romanını hazırlamaktır. Dijital çizgi roman WEB 2.0 aracı Pixton kullanılarak oluşturulmuştur. Çizgi romanın senaryosu; Kıbrıs direnişi, Kanlı Noel gecesi, Türkiye’nin Kıbrıs Türklerine yardımı, Şehit Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in Rumlara esir düşmesi ve şehit edilmesi konularına değinmektedir. Çizgi romanın oluşturulma sürecinde gerçek olay, mekân ve kişilerden yararlanılmış, uzman görüşüne başvurulmuştur. Hazırlanan çizgi romanın; Kıbrıs Meselesi hakkında farkındalık oluşturma, Türk tarihindeki önemli kişi ve kahramanları tanıtma, milli kimlik oluşumu ve milli bilincin uyandırılması, ülkemizin Türk Cumhuriyetleri ile olan siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerini analiz etme kazanımlarının yanı sıra vatanseverlik, adalet, barış ve özgürlük gibi milli ve evrensel değerlerinin kazandırılması yönünden Sosyal Bilgiler eğitimine katkı sağlaması umulmaktadır.

Türk kültüründe önemli yer tutan hayvanların başında gelen atlar, yüzyıllarca avcılıkta, savaşlarda ve taşımacılıkta insanoğluna hizmet etmiştir. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte atların bu işlevleri bazı kırsal alanlar haricinde sona ermiştir. Atlar günümüzde binicilik sporunda, ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlamışlardır. Ayrıca at yarışları geçmişten günümüze insanoğlunun vazgeçilmez bir eğlencesi olmuştur. Oldukça cüsseli olan atların barınma ve yaşama alanları bu hayvanların sağlıklı yaşamaları için çok önemlidir.  At barınakları pek çok işlevi barındıran, öncelikle ana kullanıcı olan atların ve atların bakımını üstlenen insanların özel ihtiyaçlarına cevap vermesi gereken mekanlardır. Atların ruh ve beden sağlığı üzerine yapılan çalışmalar, mekansal özelliklerin atlar üzerinde doğrudan etkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle atlar için yapılan mekanların tasarımında atların fiziksel ve psiko-sosyal özelliklerinin göz önünde tutulması ve gereksinimlerinin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. At barınaklarında temel kullanıcı at olduğundan, gereksinimde odak noktası öncelikle atların ihtiyaçlarıdır. Bu bağlamda çalışma kapsamında zamanının büyük çoğunluğunu barınma mekanlarında geçiren atların fiziksel ve psiko-sosyal özellikleri ile kullanıcı gereksinimleri literatür çalışmalarında belirtilen kurallar çerçevesinde tespit edilmiş, binicilik merkezleri, hippoterapi merkezleri ya da çiftlik yapıları içerisinde tasarlanacak at barınakları tasarımlarında iç mekan tasarım kriterleri belirlenmiştir. 

Kalkınma, bir ülkedeki refah ve ekonomik özgürlük seviyesinin artmasının temel tanımlaması olarak ifade edilebilir. İktisadi kalkınmada, nispeten az gelişmiş sayılabilecek bir ülkede fert başına düşen reel gelirin arttırılmasıyla birlikte iktisadi ve sosyo kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesi söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla iktisadi kalkınma, iktisadi büyümeyi de içerdiğinden daha geniş kapsamlı bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır.  Ülkelerin kalkınmışlık seviyelerinin ortaya konmasında genellikle makroekonomik değişkenler kullanılmaktadır. Ancak bu değişkenlerin gerçek anlamda kalkınmayı değerlendirmede yetersiz kaldığı düşüncesinden hareketle 1990 senesinden başlamak üzere Birleşmiş Milletler Kalkınma Programınca uygulamaya konan ve içinde insan faktörü de yer alan insani gelişme endeksi çok daha sağlıklı bir ölçü haline gelmiştir. Bu çalışmada Türkiye için 1990-2021 periyodu için insani gelişmişlik endeksi ile enflasyon oranı ve mevduat faiz oranı arasındaki nedensellik ilişkisi araştırılmıştır. Veriler analiz edildiğinde, Türkiye’ de insani gelişmişlik endeksinin ekonomik göstergelerin nedenseli olacak kadar etkili olmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu çalışma ile hedeflenen genel amaç; iş yeri maneviyatı ile örgütsel iklim arasında ilişki ve etkileşim olup olmadığını, varsa ne yönde ve ne derecede bir ilişki ve etkileşim olduğunu belirleyebilmektir. 

Yöntem: İşyeri maneviyatı (tinsellik) ve örgütsel iklim bireysel ve örgütsel etmenleri içinde barındıran değişkenlerdir. Bu bağlamda araştırmanın iki değişkeni arasında ilişkisel ve etkileşimsel bir model kurgulaması yapılmıştır. 

Bulgular: Elde edilen bulgulara göre işyeri maneviyatı ve alt boyutları ile örgütsel iklim ve alt boyutları arasında (r=,180; ile r=,345 aralığında p<0,00) düşük ve orta düzeyde pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğunu tespit edilmiştir. Değişkenler arası etkileşim analizi sonucunda ise, işyeri maneviyatına yönelik algılamaların, örgütsel iklim algılamalarını [(β=,474), (p<0.05)] (R2:,224; p: ,000) düzeyinde pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. 

Tartışma: İşyeri maneviyatı konusunda yapılan tanımlamalarda tek yönlü bir bakış açısı olduğu, örgütsel iklim konusunda ise örgütsel yapıya yönelik algılamaların ele alındığı söylenebilir. Algılamaların kişinin bireysel özellikleri ile birlikte örgütsel çevresinden de etkileneceği dikkate alınması gereken bir unsurdur. Bu çalışmada işyeri maneviyatının, örgütsel iklim algılamalarını olumlu yönde etkileyebileceği sonucuna ulaşıldığını söylemek mümkündür. 

Die im östlichsten Teil der Türkei gelegene Provinz Iğdır zeichnet sich durch ihre multikulturelle Struktur aus und liegt an der Kreuzung verschiedener Zivilisationen. Im Laufe der Geschichte wurde die Region von verschiedenen Nationen bewohnt. Die in Iğdır lebenden aserbaidschanischen schiitischen Türken unterscheiden sich nicht nur im religiösen Kontext, sondern auch kulturell und historisch in einem überwiegend sunnitisch-muslimischen Land. Mit diesen Unterschieden erwecken sie manchmal den Eindruck einer geschlossenen Gesellschaft und legen großen Wert auf ihre eigenen Bräuche und Traditionen. Eine dieser Traditionen ist das Fest der Toten, das jedes Jahr im März vor dem Frühling in Iğdır stattfindet. Diese Studie ist ein Versuch, ein Ritual zu verstehen, indem sie die verschiedenen Formen der Interpretation und Herangehensweise in der Ritualforschung betrachtet. In diesem Zusammenhang wird das in dieser Studie diskutierte Totenfest im Hinblick auf die Ursprünge des Rituals, seine sozialen Funktionen und die möglichen Symbole des Rituals untersucht.